Hz. Bab


Hz. Bab
Hz. Bab, Seyyid Ali Muhammed, Bahai Dini’nin Müjdecisi’dir. İsmi tarihe Arapça’da “Kapı” anlamına gelen Bab unvanıyla geçmiştir. Kısa süren yaşamı boyunca insanlığın ruhani yaşamını dönüşüme uğratması mukadder, ilahi bir mesajın taşıyıcısı olduğunu ilan ederken, barış ve adalet çağını açacak olan ve Kendisinden daha kudretli ikinci bir Tanrı Mazharı’nın, yani Hz. Bahaullah’ın yolunu hazırlamıştır.

Yaşamı
Hz. Bab, 20 Ekim 1819’da Şiraz’da dünyaya geldi. Anne ve baba tarafından Hz. Muhammed’in soyundan geldiği için “Seyyid” unvanını taşırydou. Babas ını küçük yaşta kaybedince dayısı tarafından büyütüldü, sonraki yıllarda bir süre ticaretle uğraştı ve 1842’de evlendi. Bu evlilikten bir oğlu oldu ancak Ahmed adlı bu çocuk küçük yaşta vefat etti.

Hz.Bab’ın yaşamı 1844 yılından itibaren tamamen değişti ve bu süreç, 9 Temmuz 1850’de Tebriz’de bir idam mangasının kurşunlarıyla sona erdi.

Emrini İlan Edişi
19. yüzyıla gelindiğinde, dünya köklü değişimlere gebeydi; bilim, sanat, felsefe ve din alanlarında yaşanan köklü değişimler tarım, endüstri ve ekonomide ani ve eşi görülmemiş meyvelerini vermek üzereydi. Bu durum kaçınılmaz olarak yerleşik toplumsal yapı ve ilişkilere meydan okuyordu.
 
İnsanlığın bir dönüm noktasına geldiği o günlerde, Hz. Bab’ın Emrini ilan edişi daha sonra tüm hayatını değiştirecek bir arayış içerisinde olan Molla Hüseyin adlı İranlı genç bir âlimle,  22 Mayıs 1844 akşamı Şiraz’da yaptığı sohbetle gerçekleşti. Hz. Bab, ziyaretçisi Molla Hüseyin’e Allah’ın yeni bir mesajını getirdiğini bildirdi.

Molla Hüseyin, aldığı dini eğitimden öğrendiğine göre zuhur etme vakti gelmiş olması gereken Vaat Edilen Kişi’de aradığı özelliklerin tamamının Hz.Bab’da olduğuna kanaat getirerek O’nu kabul eden ilk kimse oldu.

Hz.Bab’ın görevini ilk kez ilan ettiği o tarihi geceden sonraki birkaç hafta içinde on yedi kişi daha, kendi çabaları ve içlerinden gelen bir ilhamla O’nun makamını kabul ettiler. Bunu yaparken o güne dek yaşadıkları hayatın sunduğu rahatlık ve güvenlikten feragat ederek tüm dünya bağlılıklarından da kopuyorlardı.

Hz.Bab’ın bu ilk on sekiz takipçisi Diri’nin Harfleri olarak bilinmektedir. Bu kişilerden bir tanesi ilerleyen dönemde kadın  ve erkek arasında tam bir eşitlik çağrısı yapacak olan, Türk asıllı ünlü kadın şair Tahire’dir.

Görevinin Önemi
Hz.Bab asırlardır beklenen, adalet ve barışın hâkim olacağı yeni bir çağa açılan, sembolik bir kapıydı. Fakat Hz. Bab’ın Kendisi  de Allah’ın Vahyini taşıyan bağımsız bir Tanrı Elçisi’ydi. Kendine nazil olmuş Kutsal Yazılar ve hükümlerini ortaya koyduğu eserleri vardı. Ayrıca ruhani ve ahlaki dönüşüm çağrısına yanıt veren canlı bir topluma sahipti.

O’nun yegâne amacı, insanların insanlık tarihinde yeni bir dönemin, yani bütün insan ırkının birleşmesine, ruhani ve maddi refahın sağlanacağı yeni bir dünya düzeninin doğuşuna tanıklık edecek bir Gün’ün başladığı gerçeğinin farkına varmalarını sağlamaktı. Bu muazzam Gün’ün başka bir Tanrı Mazharı’nın aracılığıyla başlatılacağını bildiren Hz.Bab, bu Şahsiyet’i “Allah’ın izhar edeceği Kimse” olarak adlandırıyor ve Kendi görevinin de tüm geçmiş dinlerin gelişini Vaat Ettiği Kişi’nin artık geldiğini müjdelemek olduğunu ilan ediyordu.

İran’daki yaygın ahlaki çöküntü ortamında Hz. Bab, baskı ve zorlama yerine sevgi ve şefkatle ruhani canlanmanın ve toplumsal ilerlemenin gerçekleşeceği mesajını verdi. Bu mesaj, her kesimden insanda büyük umut ve heyecan uyandırdı; aralarında birçok din adamının da bulunduğu on binlerce insan Hz.Bab’ın çağrısını kabul etti. Bu kişilere Babi denir ve Babi  Dini tarihe kendi kalıcı izini kazımıştır.

Hz.Bab, Hz.Bahaullah’ın Habercisi idi. O’nun esas amacı insanlığı Hz.Bahaullah’ın gelişine hazırlamaktı. Dolayısıyla Bahailerin görüşüne göre Babi Dini, Bahai Dini’nin kuruluşu ile ikiz öneme sahiptir. Hz.Bahaullah 1863 yılında Hz. Bab tarafından önceden haber verilen Vaat Edilen Kişi olduğunu ilan etmesiyle Babi Dini amacını gerçekleştirmiş oldu.

Hz.Bab’ın İran içinde ve dışında artan ünü ile kendi imtiyaz ve otoritelerinin sarsılacağından endişe duyan güç sahibi bazı kişiler Hz.Bab’ın  mesajının  yayılmasını   engellemeye çalıştı ve Hz.Bab’ın şehirden şehre sürülerek birkaç kez hapsedilmesine sebep oldular. Hatta bazıları idam edilmesi fikriyle İran sarayına başvurdular.
 
Bu site Bahai Dini’ni ana hatlarıyla tanıtmayı amaçladığı için Babi dönemi boyunca yaşananlar hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler Bahai Dini’nin Birinci Yüzyılı1 ve Nebil Tarihi2 gibi Bahai kitaplarına başvurabilirler.

Hz.Bab’ın İdamı
1850 yılı geldiğinde İran tahtında iki yıldır Nasıruddin Şah oturuyordu. Bu genç hükümdar, Hz.Bab ile görüşmeyi  planlayan ancak bunu gerçekleştiremeyen babası Muhammed Şah’ın ölümünden sonra, 17 yaşında tahta geçmiş ve devlet işlerini ise baş vezirinin ellerine bırakmıştı. Babi hareketinin yayılmasına bir nokta koymak isteyen baş vezir, özel olarak Tebriz’e çağırdığı bazı din adamlarından aldığı fetvaya dayanarak Hz.Bab’ın idam emrini verdi ve böylece Hz.Bab 9 Temmuz 1850 tarihinde olağanüstü trajik biçimde Tebriz’de şehit edilmiştir.

Ebedi İstirahatgâhı
Bugün her yıl yüz binlerce ziyaretçi, Hz. Bab’ın göz kamaştırıcı parlaklıktaki istirahatgâhını ziyaret etmektedirler. Bahai literatüründe Hz.Bab’ın Makamı olarak da geçen ve günümüzde her gece ışıklarla donatılan bu yapı, Bahailer için kutsal sayılan topraklarda yer alan Kermil Dağı’nda bulunur. Hz.Bab’ın Makamı, konumu itibarıyla ve Doğu ile Batı tarzlarını ahenk içinde yansıtan mimarisiyle günümüzde Akdeniz kıyı şeridinin en çok tanınan ve sevilen simgelerinin başında gelir.

Şehadetini takip eden altmış yıl boyunca saklanan ve İran’dan gizlice o dönemlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları olan Hayfa’ya getirilen Hz.Bab’ın naaşı, 21 Mart 1909 tarihinde ebedi istirahatgâhı olacak binaya defnedildi. Binanın yapımı Ekim 1953’te, Hz.Şevki Efendi’ye Makamı şu sözlerle tarif edecek ilhamı veren bir şekilde tamamlandı: Kermil’in Kraliçesi, Allah’ın Dağı’nda tahta çıktı, parlak altın tacını taktı, pırıltılı bir beyazlığa büründü ve havadan, denizden, yerden ve gökten gözleri büyüleyerek zümrüt yeşili bir kuşak kuşandı.3

1987 yılında Yüce Adalet Evi, Makam’ı  çevreleyecek terasları Hz.Abdülbaha’nın öngördüğü şekilde tamamlamak için tüm dünya Bahailerine çağrıda bulundu. 1990 yılında on dokuz terasın inşaat hazırlıkları başladı ve proje on bir yıl sonra tamamlanıp özel bir törenle açıldı.

Terasların açılmasından sonraki ilk on yılda iki milyondan fazla insan terasları ve bunları çevreleyen bahçeleri ziyaret etti. 2008’de hem Hz.Bab’ın Makamı hem de Akka  yakınlarında  bulunan Hz.Bahaullah’ın Makamı, insanlığın ortak mirasındaki “olağanüstü evrensel değerleri” açısından UNESCO Dünya Mirası listesine eklendi.

Yüce Adalet Evi, Hz.Bab’ın Makamı bahçelerin ve Terasların güzelliği ve ihtişamı, hem dünya halklarının kalplerinde, hem de gezegenin fiziksel çevresinde meydana gelmesi mukadder olan dönüşümü simgelemektedir,”4 şeklinde tanımlar. Bahailer  altın bir kubbesi olan, etrafı teraslar, bahçeler ve fıskiyelerle çevrili bu istirahatgâhın Hz.Bab’ın getirdiği ilahi mesajın gerçekliğinin ve kazandığı zaferin bir simgesi olduğuna inanırlar.